9 Aralık 2009 Çarşamba

Dogmatik öğretim anlayışı

Kural / Karakter Düzenleme: İçin de bulunduğumuz toplulukların ve/veya kurumların, kuralları vardır, kurallar kâğıt üzerin de veya gelenekselleştirilmiştir.
Kimi kurallar toplum için, kimi kurallar da kimine göre yararlıdır.

Kimi insan kuralları sorgular; neticeye göre kuralları değerlendirip, uyar yahut uymaz.
Kimi insan kural kostümünü giyip, kendisi kural olur.

Fakat gelelim, faşizan öğretim anlayışının inceliklerine, gözden kaçan noktalarına.

Karakter dediğimiz şey, doğduğumuz anda başlar, yedi yaşın da netliğe kavuşur,on sekiz yaşına kadar gelişir ve ilerleyen yaşlar da tamamlanır, bebeklik yıllarında, karakter sorgulamaz, direkt olarak gösterilen şeyi alır.

Bu noktada, İlköğretim, Lise, karakterin oturma yaş grubu içerisindedir.

Ve bu 0-18 yaş grubuna, çok dikkatli bakılmalıdır, fakat günümüz de ki öğretim anlayışında, öğrenciye söylediği sözcükleri aslan gibi suratına kükreyerek, azarlayarak, çeşitli yaptırımlar uygulayarak, kendi ezilmişliklerinin patlama noktasını öğrenci haline getiren, öğretmek den çok, ‘Öğretmen’ imajına takılan öğretmenlerin, öğrencileri değersiz ve onun söylediği her şeyi uygulayacak ahmak varlıklar olarak görmesi, kuralları sorgulayan, ve yorum getiren öğrencileri susturma çabası, onların elinden o yüce ‘Sorgulama’ yeteneğini almak demektir.

Ve öğrencinin üzerine titremek, faşizan bir şekil de ‘Sen öğrencisin, kuralları sorgulayamazsın!’ demek yerine, öğrenciyle oturup, o kural neden var, ne işe yarar diye konuşmak gerekir.

Dönelim karakter düzenlemeye, bu azarlamalar, bu yaptırımlar, öğrencini sorgulama ve konuşma haklarının elinden alınması, öğrenci konuştuğu zaman ‘Anarşist’ damgası yemesi, ve öğretmene karşı öğrenci daima suçludur bakış açısı, öğrencilerden, bastırılmış ve ezilmiş insan sürüleri yaratıyor.

Öğrenci sürekli ezilerek, her şeye boyun eğen, önüne ne sunarsan sorgulamadan kabul eden insan tipleri haline dönüşüyor.

Ve bu ezilmişlik duygusu, çeşitli yerlerde patlak veriyor. Kimi öğrencinin psikolojisi bozulup her şeye ‘Tamam’ diyor, kimisi de okula getirdiği silah ile öğretmenlerini ve arkadaşlarını vuruyor. Bazılarından da bu ezilmişlik duygusu, ilerleyen yaşlarda ortaya çıkıyor.

Ve bu bastırılmış/susturulmuş, ezik kişilikler, ilerleyen hayatların da, insanları ezerek bu eziklikten kurtulmaya çalışıyor veya toplumdan itilmişlik duygusu ile, kendini göstermeye çalışıp, öne çıkmaya çalışıp kendini yok ediyor.


Okulun Şovmenleri: Öğrencinin karakterinden çalıp, bunu yaşam bilgisi kostümüne dönüştürüp, bu kostümü öğrencilere giydiren öğretmenler. Öğrencileri geleceğe taşımaya çalışan, gelecekte topluma fayda sağlayan bireyler haline getirmeye çalışan öğretmenlerin büyük bir kısmı, kaş yaparken göz çıkarıyor.

‘Ama bunlar çocuklarımızın iyiliği için’ şarkının vokalistleri tarafından kulağımı tırmalıyor.

Şöyle demek daha mantıklı olur diye düşünüyorum; Ders dinlemeyen, sürekli haylazlık peşinde koşan öğrencilere, bağırıp, ‘Dersi dinle, ya da yok ol!’ diyen öğretmenler yerine, dersi dinlerse ne kazanacağını, dersi dinlemezse ne kaybedeceğini, öğrencini sorguladığı kuralları, oturup birlikte, daha sakin bir dil ile konuşmak, daha doğru olur diye düşünüyorum.

Okulun şovmenlerinin, yani bu öğrenciden bir şey olmazsa atalım gitsin, daha çok öğrencimiz var, onları adam ederiz. Demek yerine, o ‘Haylaz’ öğrencileri de topluma kavuşturmalarını, gönülden istiyorum. Belki de bu tutum yüzünden, ne yetenekli öğrenciler solup gitti.


Artık, kutsal öğretme vazifesinin arkasına sığınıp, öğrenciye ayak parmaklarını yalatan ego masturbatörleri görmek istemiyorum.

Öğrencilerin istediği şey: Öğretmen!
Ego masturbatörü değil.

Öğrencilerin istediği şey: Okulu idare edebilecek müdür!
Diktatör değil.

Öğrencilerin istediği şey: Bilgi!
Bilgi kılığına girmiş küfürler değil.

Öğrencilerin istediği şey: Hayatta yaşamayı öğrenmek!
Zindan da yaşamayı öğrenmek değil.

Öğrenci anasının babasının zoruyla okula gelip, okul onlara bir hapishane oluyorsa, hiçbir bilgi öğrenemezler, öğrenememekten ziyade, öğrenmezler!

Öğretmenler hapishane gardiyanı rolünü üstleniyorsa, mahkûmlar onlara saygı değil, korku beslerler.

Müdürler hapishane müdürünü oynuyorsa, mahkûmlar onlara düşman gözüyle bakar.

Ve böyle bir ilişki de, ne öğrenmek, ne de öğretmek mümkündür.

Anca, hapishane gardiyanı ‘Kuralları sorgulama!’ der, mahkûma bağırır, mahkûm susar.

Anca hapishane müdürü, oturduğu yerden kuralları sağlamlaştırmaya bakar.

Ve içlerinden bir mahkûm çıkıp kuralları sorgularsa, sınıfta bırakılarak hapis cezası uzatılır.

Okul, zindan değil, öğrenme yeridir.

Öğretmen, gardiyan değil, öğretebilen kimsedir.

Müdür, hapishane müdürü değil, okulu idare eden kişidir.

Öğrenci, mahkûm değil, öğrenen kimsedir.

Hiç yorum yok: